bugün

entry'ler (282)

sözlük yazarlarının itirafları

- çok sevdim, bir daha sevmem demiştim sözlük ama ondaki merhameti ben Tanrı'da görmemiştim. hemen ve çok sevdim.
- sonra evlendik, ailelere bile "ha haaa, biz evlendik" dedik,
- çello çalıyorum artık.
- radikal kararlarım uygun ve tutarlı artık.

seneye şu aralar görüşürüz.

bende bu aşk onda bu merhamet; daha nice kararlarımız vardır ki...

sözlük erkeklerinin şu an dinlediği şarkılar

sınıflandırılmalara ve sınıflara karşı ve tek hücum;

http://www.youtube.com/watch?v=SWSz_PAfgNc

budur işte.

dünyanın en uzun genital bölge kılı

(bkz: o ney gıız!)

haliç köprüsünü onaran japon mühendis

Ülkemizdeki -yaş aralığı kaç olursa olsun- eğitim ne kadar mükemmel(!) olduğunun göstergesi. Kendi köprülerimizin onarımını bile mühendislerimiz yap(-a)mıyor.
Üstelik Milli Eğitim bakanı Ömer Dinçer'in; "Türkiye'de üniversite okumak, eğitim fakültesinden mezun olmak illa devlette öğretmen olacağım diye motive edilecek bir olay değildir." dediği bir meclis konuşmasının olduğu bugünde, harikulade bir ironi oldu.

23 ekim 2011 van depremi

Çocuk, emekli, çirkin, yaşlı, ya da musevi hiçbir -sözde- gerekçe ya da olay doğal bir afeti, onu yaşayan kişilere mustehakmışcasına gerekli bir takım saçmalıklarla anlatanlar; grotesk, bencil ve vicdansız düşüncelerin kaç bedende olduğunu gösterir sadece. Ve onların varlığı beni insanlığımdan, ırkımdan utandırıyor. Biz ne zaman bu kadar merhametsiz olduk?
Klavye delikanlılığını iyi becerenlere tavsiyem; delikanlılık; önce parasız eğitim için hapis yatanlarla, özgür basını savunduğundan hapis yatanlardan başlamak üzere; yapılan fahiş zamlara, her gün öldürülen kadınlara, dövülen bir kadını kocasının elinden aldığı için hapis cezası alan asistanlara, HES eyleminde tekmelenen insanlar adına meydanlarda gösterilmesi gerekilendir.

Ve bu deprem, Tanrının, merhameti insanoğlundan ayırmamasını gösteren bir örnektir.

irfan

2001 senesinde Bulgar World müzik grubu olarak kurulan irfan, adını mistik bilgi, ruhani, bilme, anlama, kavrama gücü anlamından alıyor. Zaman kavramını unutan grup şiirsel bir vokal ve genellikle mistik müzik öğeleri ağırlıktaki eserleri yaratıyor. Grup Bizans ve ortaçağ avrupa müzik mirasına büyük bağlılıklarını da gözardı etmeksizin sürdürüyor.

fei
simurgh
özellikle ınvocatio eserleri kusursuzlukla yarışabilecek kadar eşsizlik tadında.

yastık adam

Serhat Tutumluer'in profesyonel oyunculuğuna bir kere daha hayranlık duymak amaçlı, tiyatroonline sitesinden özel davetle gittiğimiz, 2004 yılında Laurence Olivier En iyi oyun ödülünü ve 2005 senesinde ise New york Drama Critics'Circle Award En iyi yabancı oyun ödülünü almış; enerjik, siyasi, toplumsal ve şiddet öğeleri olan, biraz karamizah ama en çok cesaretli bir yaratıcılık üzerine yazılmış, ENKA Kültür merkezinde izlediğimiz bir eser.

Oyunun pazartesi akşamına gelmiş olması, ertesi günün potansiyel bir iş günü oluşu, oyunun 150 dk. ve 2 perdelik kısmı ama en çok da Oditoryumun istinye'de olmasının hiç bir önemi olmamışcasına; büyük beklentileri boşa çıkarmayan, Talimhane Tiyatrosu oyuncularının performansını mükemmel buldum. Hele ki oyunun yönetmeni; Mehmet Ergen ki, kendisi Gül'e ağıt,Salvador dali göndermeleri içimi ısıtıyor,Muhittin'le geçen şen günlerim gibi oyunların da yönetmenliğini yapmış biri olarak, kendisini bir kere daha uzun uzadıya alkışladım.

Gazetecilerin bir bir tutuklandığı bu gündem de oyunun içeriğini kısmen de olsa günümüze uygun ayakta tutma çabası, cömertceydi. Polis nezaretinde işkence, yazarların özgürlüğü, aile içi şiddet ve her bir temada göze batırılcasına içten içe işlenen hikayeler.
Yastık adam; belli çocukların -her gece babasının yatağına geldiği kız çocuklarını yada ailesinden dayak yiyen, işkence gören erkek çocuklarını- kendi istekleriyle hayatlarına son vermesini sağlayan; çünkü bu hayatı devam etmeleri halinde daha kötü olacaklarını anlatıp, onları ölüme götürürken bile yalnız bırakmayan; parmakları, yüzü, tüm vücudu yastıkdan oluşan pufuduk bir adam. Hayallerinden hikayelerine kadar ölmeyenlerin adamı, Yastık adam.

imamın ordusu

imamın Ordusu Taaruzda, Devrimciler Barikatta!

dört kişilik bahçe

Hangi zaman evresinde geçtiğini tam olarak anlayamadığım ancak 1930-1940'lı yıllarda geçtiğini düşündüğüm bir zamanda akıyor olaylar. Evin oğlu Reşad, Amerika'ya kaçar, 3 yıl sonra evin ortanca kızı Talia sevdiği adama. En büyük kızı Fatma Aliye kalır, annesi ve dedesiyle koca konakta. Bu kalış onun için bir seçimden öte bi zaruriyettir, çünkü böyle öğretilmiştir ona hayat.

Oyun tamamen kişisel iç hesaplaşmalarla ilgili. Varolan, gerçekleşen ve bilinen tüm yaşanılmışlıkların seneler boyunca konuşulmaksızın kabullenilişinin akabinde, ansızın Talia'nın kendisi için küçük bir yenilgiyle eşdeğer valizi ile eve geri dönmesiyle sözcüklere dökülmeye başlar, her şey. Temelde varolan aile iletişimi, değer yargıları, anne sevgisi ve eşitlik üzerine varolan yada olmayan saklanan yada bir yerlerde -bilinçli,bilinçsiz- unutulan tüm hissiyatlar kıyaslanmaya, yer yer ölçülmeye başlanır. insaniyet üzerine muhakeme edildiğinde, özellikle oyuncuların olası duyguları işlemeleri ve yansıtmaları açısından da gayet başarılı bulunabilinecek bir öykü. Sahne dekoru ve ışıklandırma gibi benzeri teknik konularla zaten hakkını veriyor, Tiyatro.

Oyunun en başarılı kısmı ise -oyundan evvel tahminlemem üzerine-; Talia'nın Server Nüvit Paşa ile kurduğu monologlarıdır. Fiilen hayattan kopmuş ve ilk aşkı N..... hanım'la halen birebir yaşadığı hayaliyle günlerini geçiren Paşa'nın, gerçek hayatla olan tek bağını Talia'nın sessizce gidişinde; "Nereye gidiyorsun?" cümlesiyle göstermeleri gereğinden fazla mükemmeldi.

Ayşe Kökçü'nün prosfesyonel performansı ve oyunun etkileyiciliğini de dahil edersek, bir saat otuz beş dakikaya fazlasıyla değer bir gösterim.

annie hall

--spoiler--
Eski bir fıkra aklıma geldi, biliyor musunuz; adam biri günün birinde bir psikologa gitmiş ve demiş;" Doktor, erkek kardeşim delirdi, kendisini tavuk sanıyor" Doktor da;"iyi ama neden onu tedavi ettirmiyorsun?" Adam şöyle demiş; "Ettirirdim ama yumurtalarına ihtiyacım var"
Sanırım ilişkilerimizin hali bu. Aşağı yukarı. ilişkiler ne kadar mantıksız, çılgınca ve saçma olsalar da onları yaşamaya devam ediyoruz. Çünkü çoğumuzun yumurtalara ihtiyacı var.
--spoiler--

bülent ortaçgil

" O değil de, şu zamanda hala müziğimi dinliyorsunuz ya, çok teşekkür ederim." diyerek alkış fırtınasını, Kadıköy'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde başlatmış soyu tükenengillerden olan yaşlı! adam.

ölmek kolaydı ama sen vardın

Çağan Irmak'ın Karanlıktakiler filminin son sahnesinde, Gülseren hanımın -Meral Çetinkaya- aldıkları esrar sebebiyle oğlu Egemen'e -Erdem Akakçe- aslında neden hala daha yaşadıklarını anlatmaya çalıştığı cümle.
Başarılı ve etkileyici bir son.

seni beklerim öptüğün yerde

Yaşanılması şartmışcasına tüketilmiş günün akşamında, tam olarak da güneşin batacağı açıya rastgele yerleştirilmiş masaya, büyük bir itina ve özenle hazırlanmış, semiz otlu cacık, Rumeli paçası ve sebzeli favanın yanında açılacak bir büyük Yeni rakıyla dinlenesi şarkı.

kırmızı mantolu küçük kız

1945 yılları, Hitler, Yahudi irkçılığı; dikiş makinasının başında her gece sektirilmemiş aralıklarla dikilen giysilerin üzerine ister istemez sinen Anneannenin naftalin kokusunu bir gecede -o gece işte- bir çift parlak siyah çizmelilerin sürükleyip götürdüğü o gecede masa altında korkuyla, ağlamanın yasaklandığı 4 yaşındaki bir küçük kızın gözlerinden anlatılıyor...
"Kırmızı Mantolu Küçük Kız" soykırımın bütün çoçuk kurbanları için bir anma törenidir." demek sanırım kitabın tanımı için en uygun cümle.

çıkmaz sokak

Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı aslen Yunanistandaki "albaylar cuntası"** döneminde toplumda yaşanan çatışmaları anlatsa da, tam dozunda ülkemizde de olmuş olan 80 askeri darbesi sonunda göz altına alınan kişilerin uğradığı insanlık dışı işkenceleri de konu edinen ve 11 Ekim 2009'a kadar FATiH REŞAT NURi sahnesinde gösterimde olacak olan iBB şehir tiyatrolarındaki oyundan biri.
3 kişilik oyuncu kadrosuyla - ASLI NARCI , ERHAN ÖZÇELIK , HÜMAY GÜLDAĞ - gayet başarılı biçimde "insanlığı" anlatma çabası ön planda. özellikle Hümay Gülbağ'ın canlandırdığı "Angelica" rolü oldukça başarılı. Oyun; darbe sırasında neler yaşandığı, işkence gören kişinin, annesinin onu işkence edilmiş ve hastaneye kaldırılmış halini görmesinden kaynaklanan ölümü üzerine ona işkence eden polisi yıllar sonra sorguya çekmesi üzerine kurgulanmış ve esas olan bedelin ancak demokrasi ile sağlanması gerektiğini anlatmakta.
oyundan aklıma kare kare işleyen bi dialog;
-----y*söyle söyle söyle... günlerce yemeden içmeden sadece tadına sıklıkta baktığım elektriğin ve tekmelerin altında bana sunulan bir tek cümle,
x* suçsuzum, ben sadece bana söylenenleri yaptım,
y* hatırlıyor musun; yanında hep sesini duyduğum biri vardı, "yeter artık, daha fazla yapmayın, kesin" diyen bir adam vardı.
x* işine son verdiler, aç kaldı, sonrada akıl hastanesine yatırdılar.
y* namuslu biri olduğundan, evet.
söylesene bana, işin ne senin?
x* nasıl?
y* devletten neyin karşılığından maaş alıyorsun? ne yapıyorsun sen?
x* düzeni koruyorum.
y* s.ktir. düzeni koruyormuş, sizin düzen dediğiniz yasalarda öngörülen olası bir suçlu olsam bile beni yargı merciine göndermek yerine bomboş bir kağıda yapmadığımız her bi haltı sonrasında futürsuzca yazıp, sadece cenin şeklini alabilecek bi hücrede günlerce tutmanız, sonunda sidik ve yanık et kokusunda arkadaşlarımızın işkencelerini seyrettirip, üstüne ailemize bize neler yaptığınızı yada yapabileceklerinizi göstermek uğruna yanık bir halıya dönen vücudlarımızı göstermekti. sizin sağladığınız o düzenden dolayı artık adet bile olmuyoruummm... kadınlığımı, sevdiğim tek adamı aldın ulan benden. şimdi bir de karşıma geçmiş, "ben emir kuluyum" deyip yaptıklarından muaf mı olabileceğini düşünüyorsun.
bu ülkede sen ve senin gibileri yargılayabilecek bir tek yargı organı var mı?...----

iyi Seyirler..

**yunanistan'da 1960'larda yönetime el koyan sağcı komutanlara ve o dönemdeki yönetime verilen isim.

sleepsong

Lay down your head and I'll sing you a lullaby
Back to the years of loo-li lai-lay
And I'll sing you to sleep and I'll sing you tomorrow
Bless you with love for the road that you go
May you sail far to the far fields of fortune
With diamonds and pearls at your head and your feet
And may you need never to banish misfortune
May you find kindness in all that you meet
May there always be angels to watch over you
To guide you each step of the way
To guard you and keep you safe from all harm
May you bring love and may you bring happiness
Be loved in return to the end of your days
Now fall off to sleep, I'm not meaning to keep you
I'll just sit for a while and sing loo-li, lai-lay
May there always be angels to watch over you
To guide you each step of the way
To guard you and keep you safe from all harm

S.GARDEN

uzaklardan

Güneş uyuyunca ve yerine
Gece uyanınca ay,
Rüzgarlar oynatınca yaprakları
Onun sesi duyulur.
Uzaklardan...
Dönmemeli, dönmemeli ve
Görmemeli hiç beni
Bilmemeli bilmemeli hiç
Duymamalı o asla beni
Uzaklardan.
Onu bir tek ben duydum...
Uzaklardan.

C.Adrian

fizik kurallarına aykırı şarkı sözleri

Hoşça kal yerçekimim
Seni sevmiştim...

Cüneyt ERGÜN

dünyanın en önemli üç şeyi

akıl, kalp, ruh.
Ve bu üçlemenin doğru yüzdelik paylarında yaşayabilmeyi başarabilmiş beden.

giden sevgilinin ardından kurulacak cümle

Yüzünde korkularla,içinde çığlıklarla,kalbinde simsiyahlar,hep bu şarkılarla,
Kıymetsiz dualarla, Utanmaz bir yağmurla, Bu sahte baharlarla, Kıymetsiz dualarla,Utanmaz bir yağmurla
yine mi gidiyorsun...

C.Adrian